Bir zamanlar, tavşanlar ve tazılar arasında bir yarışma vardı. Bu yarışmada, tavşanların hızı ve çevikliği ile tazıların gücü ve dayanıklılığı test edilecekti. Yarışma için bir parkur hazırlandı ve her iki taraf da en iyilerini seçerek yarışmaya katıldılar.
Yarış başladı ve tavşanlar öne geçti. Tavşanlar hızlı bir şekilde koşuyor, tazılar ise onların peşinden koşturuyorlardı. Ancak tavşanlar, tazıların onları yakalamasına izin vermiyordu. Tazılar ne kadar çabalasalar da tavşanlar, onların ayaklarından daha uzun olan kendi ayaklarıyla kolayca kaçıyorlardı.
Bir ara, tazılardan biri tavşana yaklaştı ve onu neden yakalayamadıklarını sordu. Tavşan gülümsedi ve cevap verdi: “Ben başkaları için koşmuyorum, kendim için koşuyorum.”
Tavşanın bu cevabı tazıları şaşırttı. Tazılar, sadece tavşanları yakalamak için koştuklarını fark ettiler. Ancak tavşanlar, sadece kendileri için koşuyorlardı ve bu nedenle daha hızlı ve çevik oluyorlardı. Tazılar, tavşanların bu yaklaşımını takdir ettiler ve kendileri de bundan bir ders çıkardılar.
Yarış sona erdiğinde, her iki taraf da birbirlerini tebrik etti. Tavşanlar, tazıların gücüne hayran kaldılar ve tazılar da tavşanların çevikliğine imrenerek bakıyorlardı. Sonuç olarak, her iki taraf da birbirlerinin güçlü yanlarını takdir etti ve kendi zayıf noktalarını geliştirmek için çalışmaya karar verdiler.